CHP İstanbul İl Başkanlığı'na yargı eliyle kayyum atanmasıyla başlayan gelişmeler, yurttaşların bu durumu protesto etmesine yönelik engellemelerle daha da vahim hale gelmiştir.

Partili-partisiz milyonlarca yurttaşın tepkisini çeken bu süreç, karara tepki gösteren halkı da engellemeye, ona gözdağı vermeye kadar uzanmıştır.

Demokratik tepki hakkını kullanmak isteyen yurttaşlara yönelik hukuksuz engellemeler yapılmış, polis ile halk karşı karşıya getirilmeye çalışılmıştır.

Birleşik Kamu-İş olarak altını çiziyoruz ki, yaşanan bu sürecin hukuk ve demokrasiyle yan yana gelebilecek hiçbir tarafı yoktur.

Demokratik bir seçimde, binlerce oyla seçilmiş ve YSK’dan mazbatasını almış bir il başkanı keyfi şekilde görevden alınamaz. Bu, anayasal bir hak olan ve Cumhuriyetimizin temelini oluşturan seçme ve seçilme hakkının açıkça gaspıdır.

Yurttaşların anayasal güvence altındaki protesto hakkının nasıl ve ne için kullanılacağını tayin etmek bir valinin haddi ve hakkı değildir. Düne kadar aynı sokaklarda iktidara yakın derneklerin eylemlerine, tarikatların gövde gösterilerine izin verilirken, şimdi antidemokratik uygulamaları barışçıl şekilde protesto etmek isteyen insanların karşısına barikatlar dikmek, yöneticilerin tarafsızlığı bir kenara bıraktığının da göstergesidir. Yurttaşların gösteri ve yürüyüş hakkını keyfi olarak gasp etmek, Anayasa’yı çiğnemektir.

Ülkenin sosyal başkenti olan İstanbul’da, demokratik bir eyleme daha az insan gitsin diye ulaşım felce uğratılmıştır. Bu durum, yurttaşların en basit ve temel haklarından biri olan seyahat hakkının da iktidar tarafından ne kadar kolay gasp edildiğini bir kez daha göstermiştir.

Protestoların başladığı saatten ertesi güne kadar internet, özellikle de sosyal iletişim hizmetlerinde yaşanan aksamanın zamanlaması da manidar olmuştur. Eğer bu, global bir arıza değil de bir “şalter kapatma” uygulamasıysa, yurttaşların iletişim hakkının da çiğnendiği açıktır.

Gelinen nokta, iktidarın yargıyı bir sopa gibi kullanarak muhalefeti dizayn etmeye çalıştığını açıkça göstermektedir. Bu gayret öyle karanlık, öyle “her şeyin mübah olduğu” bir hal almıştır ki seçme ve seçilme hakkı, gösteri hakkı, seyahat hakkı, iletişim hakkı gibi demokrasiyi demokrasi yapan temel özgürlüklere el uzatılmaktadır.

Seçilmişlik hakkını ortadan kaldıran bu süreçte artık konu, halkın demokratik haklarına sahip çıkması haline gelmiştir. Bu yasaklar ve kararlar Cumhuriyet’in temelini oluşturan seçme ve seçilme hakkına karşı bir tırpana dönüşmüştür. O yüzden gün, birlik olma, ülkemizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği Cumhuriyet’e ve devrimlerine sıkı sıkıya sahip çıkma günüdür.

Gün, “Benim bir asırdır elimde tuttuğum haklarımı alamazsınız!” demenin, hukuksuzlukları reddetmenin günüdür.

Birleşik Kamu-İş olarak her zaman olduğu gibi Cumhuriyet’in kazanımlarının arkasında, ona yönelik saldırıların da karşısındayız.

Çünkü tarihten de biliyoruz ki: “Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!”

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu
Merkez Yönetim Kurulu